Ana içeriğe atla

NEDEN SANATA İHTİYAÇ DUYARIZ ?


   Yaşamın başlangıcından itibaren hep içimizde olan bir dürtü aslında sanat. Net bir anlamı olmayan bu kavramı biz taş devrinden beri icra ediyoruz. O zamanlar sadece bir şeyleri kanıtlamak, kayda geçmek amacıyla yapılmış olsa da sanatın başlangıcını buradan itibaren sayabiliriz. Taş devrinde yapılan sanata örnek olarak mağara resimlerini gösterebiliriz. O zamanlar estetik bir kaygıyla yapılmamış gerçeğe bağlı kalarak gördüklerini duvarlara yansıtmışlardır. Zaman geçtikçe, insan geliştikçe yeni şeyler ortaya çıktıkça artık içimizde olan bu estetik dürtüyü anlatma gereği duymuşuz. Bahsettiğimiz gibi insanlar geliştikçe içindeki duygularda gelişip bilinçleniyor biz de bu bilinci bir araçla dışa vurma isteği ile yanıp tutuşuyoruz. Bana göre sanatın amacı burada başlıyor.

   İnsanlar kendilerini anlatmak için dürtülerini, hayallerini, acılarını, üzüntülerini, korkularını bir araçla dışa vurmak ve başka bir açıdan bakarsak sanat topluma bir şeyler anlatmak , topluma ait bir olayı yansıtmak için yani tarihi bir belge olarak kullanmak amacıyla ihtiyaç duyduğumuz bir olgudur . Bu da bence Yaradan’ ın bize verdiği en büyük hediyelerden biridir. İnsan kendini sadece konuşarak anlatmaz insan yazarak, çizerek, çalarak, dans ederek, oyun oynayarak anlatabilir. Bundan dolayı sanatın birçok dalı vardır. Edebiyat , resim, müzik, tiyatro, bale, heykel, mimari… Bunu arttırabiliriz ama bana göre sanat sadece bunlardan ibaret değil. Hayatımızda yaptığımız “ iyi yaptığımız ve yaparken çok rahatladığımız” çoğu şeyi sanatın içine alabiliriz. 

  Anlatmaya çalıştığımız şey şu insan neden sanata ihtiyaç duyar neden kendini ifade etme gereği duyar? Sosyal ve özgür bir varlık olan insan kendini rahatlatma, içindekileri dışa vurmak ve eğer topluma anlatmak istediği bir şey varsa onu yansıtmak için sanata ihtiyaç duyar çünkü bunu estetik kaygıyla yapmak ister yani içindeki duygunun güzelini dışa aktarmak ister. Güzeli yansıtmak, diğer insanlara göstermek ve diğer insanların kendi yansıttığı duygularıyla bağ kurmasını ister. Bunu en iyi şekilde sanat yapar. Eğer insanın doğuştan yönelimi varsa sanat eğitimi alır ve doğru verilen bir eğitimle kendi sanatsal üslubunu oluşturarak kendini daha rahat anlatır, onun iletişim aracı, yaşam kaynağı olur. İnsanın nasıl suya, güneşe, rüzgara, toprağa ihtiyacı varsa sanata da iletişim kurmak için, bir şeyleri daha rahat anlatmak ve anlamak için, nefes almak için yani kısacası sanata yaşamak için ihtiyaç vardır.

Pınar K.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Japon Resim Sanatı: Ukiyo-e

   Başlangıçta Ukiyo-e fani dünyayı yansıtan, bize yaşamdan kesitler sunan bir sanat akımı olarak karşımıza çıkmıştır. Çağdaş tarzı tasvir eden resim türüdür. Ukiyo-e, akımı kültürel arka plan ile günlük yaşamdan kesitleri, doğa manzaraları eşliğinde resmeder. Genellikle temaları imparatorluk yaşantısı, natürmort, din, edebiyat, efsanelerdir.  Ahşap üstüne baskı olarak yapıldığı sanılsa da ilk örnekleri fırça ve kağıt ruloları üstüne yapılmıştır. Sonrasında ahşap üstüne baskı hem daha az maliyetli hem de kolay ulaşılabilir olması nedeniyle tercih edilmiştir.    Canlı renkler, perspektif anlayışı, Keskin hatları, cesur kompozisyonları ve belirsiz ifadeler bulunmayışı bu sanat akımının özellikleridir. Hokusai, Tōshūsai Sharaku (Sharaku), Suzuki Harunobu en önemli temsilcilerindendir. Japonya kendi içine kapanık yaşadığı 200 yıl boyunca sanatı kendine has kalmış, kültürü hiç bozulmamıştır. 1862 yılında kapılarını ticarete açmasından beri Avrupa ve tüm dünyada...

Afrika Sanatı

    Afrika dediğimizde aklımıza çöller, aslanlar, vahşi yaşamlar ya da kabileler gelmektedir. Halbuki Afrika dediğimiz tüm kıta harikalarla, zenginliklerle doludur. Siyasi olarak sömürgecilik, eksiklik ve engellemeler altında olsa da kültür ve sanat bakımından kendini korumayı ve geliştirmeyi başarmıştır.    Afrika sanatını dünyaya tanıtan Picasso, Braque, Matisse ‘dir demek yanlış olmayacaktır çünkü Afrika sanatını tanımamız hemen hemen 1900’ lerin başından itibarendir. Yukarıda saydığımız sanatçılar eserlerinde Afrika kökenli maskeleri, heykelleri kullanarak bu saf sanatı modernize ederek halka sunmuşlardır. Bizde böylece bu saf sanatın ne olduğunu öğrendiğimizi söyleyebiliriz.   Tahtadan heykel yapımının yaygınlığı, doğrudan yontma tekniği, yalınlaştırma, hatta soyutlama eğilimi, insan ya da hayvan görünümleri, gerçekçi güzelliği araştırmaya yönelmeme ama buna karşılık büyük bir anlatım gücü, kübist üslup  ve canlı renkler. Afrika sanatındaki yapıtlar...

Çağdaş Türk Sanatı Nasıl Başladı ?

      Sanat denince aklımıza Batı’ nın gelmesi kadar gelmesi kadar doğal bir şey yok fakat bugün Türk resim sanatının nasıl ve nerden başladığı hakkında biraz konuşacağız. Bilindiği üzere Osmanlı ve öncesinde Uygur devletine dayanan minyatür sanatı Türk toplumunda daha yaygındı. Minyatür, iki boyuttan oluşan perspektifi olmayan daha çok metinleri açıklamak için kullanılan resimlerdir. Tasvir, figür çizimleri yoktu. Bu yüzden Batı’da Rönesans, barok, rokoko gibi dönemler yaşanırken Türk toplumunda bu dönemler görülmemiştir daha çok geleneksel Türk el sanatları hakimdir. Resim sanatına tam anlamıyla Lale Devri’nde yeni batılılaşma hareketleri ile Batı’dan gelen ressamlar sayesinde tanıştık.   1773 yılında Mühendishane-i Bahri Humayun’ un kurulması ile (Deniz Harp Okulu)   teknik resim dersleri verilmeye başalndı. Ardından Mühendishane-i Berri Humayun (Kara Harp Okulu) kurulur ve teknik resim dersleri daha ileri seviyeye taşınır. Buradaki askerler Fransa ve İngil...